
“Amerika’da 1989-2003 yılları arasında 100 bin çocuk üzerinde bir araştırma yapıldı ve aşıların otizm, dikkat eksikliği, hiperaktivite gibi hastalıklara yol açtığı belgelendi. Ama resmi olarak yayınlanamadı, çünkü yayınlasalardı aşıları üreten firmalara milyar dolarlık tazminat davaları açılacak, hepsi iflas edecekti. Bu yüzden bu araştırmaları yapan ekibe milyar dolarlık rüşvet verdiler, hepsi örtbas edildi.”
Yukarıdaki sözleri bozuk bir Türkçe ile çat pat konuşarak söyleyen kişi takım elbise giyip TV’ye çıkmış, içeriğinde ne olduğu belirsiz bitkisel karışımlar satan bir dolandırıcı. Nitelikli dolandırıcı demeye dilim varmıyor çünkü o kadar pervasız ki milyar dolarlık dava açılmasın diye aynı meblağın rüşvet olarak verilmesinden bahsederken, karşısında muhtemelen gülümsüyor olan spikere, o da ağzının yanıyla gülümseyerek karşılık veriyor. Kendisini izleyenlerin gözünün içine baka baka yalan söylemek ve bundan zerre hicap duymamak bizim memlekette gelenek. Bunların ABD varyantları daha ayarlı mesela. İddialar daha yumuşak, ‘öncelikle doktorunuz ile sizin için en doğru tedavi yöntemini istişare edin’ gibi tavsiyeler satış teknikleri arasında yer alıyor. Bu adam doğrudan kahvede sahte permatik satar gibi satış yapıyor. Sattığı ilaçlar ile güya aşıların yol açtığı otizme, Alzheimer’a, romatizmaya, kansere ve türlü türlü derde derman oluyor. Bam bam bam yani.
ŞİFACI SAHTEKARLARDAN ORGANİK YALANLAR
Hem Türkiye’de, hem dünyanın diğer ülkelerinde aşı karşıtı oluşumların, iddialarınızı neye dayandırıyorsunuz sorusu karşısında adres gösterdiği kaynakların istikametinde dümdüz giderseniz varacağınız kimseler işte bu türden şifa satıcıları. Bazıları doktor unvanlı, bazılar değil, bazıları kendi kendilerine doktor unvanı vermişler. Diplomasızlar ama isimlerinin başında doktor yazıyor. Bazıları iyileştirme uzmanı. Bazıları, her ne demekse, herbalist. Bazıları doğal hayat uzmanı vs. Ama bu uzmanlıklarını almış oldukları bir okul ya da akademi yok. Sertifika programı bile yok. Direk kendi dükkânlarından yetişmiş ot satıcıları. Böyle kimselerin sitelerine ulaşmak için, aşı karşıtı oluşumların gösterdikleri adresten çok fazla değil, birkaç link öteye gitmeniz yeterli. Elden ele dolaşan ve döne dolaşa birbirini işaret eden birkaç çarpıtılmış ya da direk uydurulmuş veriyi, ya da yukarıdaki gibi doğrudan tertemiz bir yalanı ihtiva eden argümanları çıkaranlar da bu şifacı sahtekârlar. Bunların süslü isimleri alternatif tıp, homeopati, vs. Klinik çalışması yapılmamış, herhangi bir sağlık otoritesinin yasal ya da tıbbi onayını almamış, içerisinde ne olduğu bilinmeyen onlarca çeşit sözde şifalı ürünü fahiş fiyatlara satarken aşı endüstrisinin kâr hırsından bahsediyor bir de bunlar. ‘Aşı olmayın, hastalıklarınıza doğanın yollarıyla çare bulun, yani bizim 80 dolarlık otumuzdan sipariş edin ve iki alana bir bedava kampanyasından yararlanın.’ Ne güzel bir dünya, her şey doğal çünkü, organik!
‘KOÇ’ GİBİ DENETİMSİZLİK, SIFIR BİLİMSEL REFERANS
Bu bir sektör artık. Bilimsel bilginin kolay erişilir ve ama değersiz olması, aslında bilimsel yöntemin bir zorunluluğu olan sorgulayıcılığın tersyüz edilerek bilimsel doğrunun inançla ve doğa-üstü ile rekabet edebilir görülmesinin önünü açtığı bir sektör. Bu sektörde bilimsel çalışma kapsamında ele alınmamış tedavi ürünlerinin satışı yanı sıra uydurma meslekler aracılığı ile hizmet satışı da var. Aşı karşıtlığı doğrudan ya da ucundan kıyısından bu meslek grupları ile ilişkili. Yaptıkların işin akademik olarak eğitimini alıp bunu belgelendirenler, bilimin rehberliğinde hizmet verdiklerini yüz akı ile iddia edebilenler kendilerini bu eleştirilerden gönül rahatlığı ile azade sayabilirler. Yaşam koçluğu, doğum koçluğu, beslenme koçluğu, uyku koçluğu, en güzeli de kuantum koçluğu gibi okulu olmayan meslekler, denetim dışı, standardizasyon dışı, ne idüğü belirsiz hizmetler üretiyor. Başlangıç noktası doğallık-sentetiklik karşıtlığı gibi duran ve sürekli olarak bir şeylerin alternatifi önerilen bu sektör içerisinde ortak nokta ise sıfır bilimsel referans. Aşı karşıtlığı bu sektörün dirsek teması halinde olduğu en tehlikeli olgu.
***
Aşı gerçekten otizme yol açar mı?
Aşı karşıtlarının en yaygın iddialarından biri olan aşıların otizme sebep olduğu iddiasını destekleyen tek bir bilimsel yayın yok. Ancak aşı karşıtları ilaç lobisinin tıp bilimini uluslararası ölçekte manipüle ettiğini ve kendi çıkarları doğrultusunda yayın yaptırttığını iddia ediyor. Bu iddianın da dayanağı yok elbette. Bunlara göre yeryüzünde bulunan tek bir bilim insanı kimyager, biyolog, enfeksiyon hastalıkları uzmanı hekim, yani tek bir kişi bile bu alanda çalışma yapıp yayınlamıyor, çünkü ilaç lobisi buna engel oluyor. İlaç lobisi kişi başına binlerce dolar tutabilecek tedavi edici ilaçlar yerine 40 dolara aşı satmayı tercih ettiği için gerçekten bu lobinin işine akıl sır erdirmek zor! Aşı karşıtlarına göre ilaç lobisi, aşı içeriğinde bulunan Timerosal denilen maddenin otizme yol açtığına dair çalışmaların önünü kesiyor. Ancak bu maddenin otizme yol açtığı iddiası aslında son derece saygın bir tıp dergisinde yayınlanan bir makaleye dayanıyor. Makale sadece 12 kişi üzerinde yapılmış bir çalışmanın sonuçlarını rapor eden bir yayın olmasına rağmen, tüm tıp dünyasına ve medya aracılığı ile geniş kitlelere duyuruluyor. İlaç lobisinin bu esnada basireti bağlanıyor herhalde. Daha sonra bu yayının temel bilimsel ve etik ölçütleri ihlal ettiğinin anlaşılması ile önce dergi yayını geri çekiyor, sonra yayında imzası bulunan 12 kişiden 10’u çalışmadan çekiliyor, daha sonra da yayın sahibinin hekimlik lisansı devleti tarafından elinden alınıyor. Anlaşılıyor ki, meğer yayın sahibi Andrew Wakefield o otizme yol açtığını iddia ettiği aşıya rakip bir aşı için patent almaya çalışıyor o dönem. Etik kurallarına göre gelişigüzel seçilmiş olması gerekirken, yayınlanan çalışmada üzerinde çalışılan vakaların 5 tanesi, aşı firmasına dava açan ve daha sonradan Wakefield’ın hangi akademik çalışmada harcadığını belgelemediği paralar aldığı anlaşılan bir avukatın müvekkillerinin çocukları. Bu da daha sonradan anlaşılıyor. Bütün bu skandallara rağmen aşılar ile otizm arasında ilişki olduğu iddiasına ilişkin komplo teorileri üretilmeye devam ediyor. Üstelik yaklaşık 15 yıldır aşı içeriklerinde Timerosal bulunmuyor. Otizme yol açtığı iddia edilen Timerosal maddesi artık aşı içeriğinde olmamasına rağmen her ne hikmetse otizmde bir azalma da olmuyor. Ama olsun, bana ne, yine de Timerosal otizme yol açıyor!
EVDE TV KARŞISINDA, ELDE TELEFONLA AŞI SORGULAMASI
Aşıların otizme yol açtığına dair hiçbir bilimsel dayanak bulunmaması bir yana, aşılar ile otizmin ilişkisizliğini ispatlayan onlarca da yayın yapıldı bilim dünyasında. Üstelik bu çalışmalar öyle birkaç çocuk üzerinde yapılmış şaibeli çalışmalar da değil. 500 bin, 28 bin, 1.8 milyon, 95 bin gibi rakamlardan bahsediyorum. Bilimsel yönteme uygun, yani Wakefield’ın çalışmasındaki gibi kontrol grubu olmayan ya da belli bir gruba mensup çocuklar arasından seçilmiş vakalarla çalışılmış yayınlar değil bunlar. Dünyanın en saygın tıp dergilerinde yayınlanan otizm ve aşı arasında ilişkisizliği raporlayan onlarca makale var. Bir yanda yüzlerce bilim insanının onlarca senelik eğitimi ve emeği sonucu elde edilen bilimsel bulgular, bir yanda evinde TV izleyerek ya da facebook başında sayfa ilerleterek bunları sözümona sorgulayan kimseler var. Gericiliğin zaferi tam da bu olsa gerek. Bizi bilimsel sonuçları sorgulamaya ve ama komplo teorilerine kulak vermeye davet eden bir ebeveyn ordusu var karşımızda. Bilimsel bilgiyi güya sorguluyor, yani aslında “yok, öyle değil galiba” diyor, ama internette ve TV’de duyduğu “aşılar otizm yapıyor-muş”, “çocuk felci aşısı çocuk felci yapıyor-muş”, “aşılar haram içerik içeriyor-muş”, “aşılar neslimizi kurutmak için İsrailliler tarafından yapılıyor-muş” iddialarına inanıyor. Ve diyelim ki etrafında, çocuğu aşıya alerjik reaksiyon göstermiş bir komşusu da varsa tamam, sorgulama orada son buluyor. Aşı yaptırmıyor.
‘YÜKSEK YÜKSEK TEPELERE’ BU AKILLARI KİM VERDİ?
Bir de daha ziyade orta-üst gelirden, yüksek eğitim düzeylerine sahip alternatif tıpçı, alternatif beslenmeci, alternatif yaşamcı aileler var. Yüksek mühendisler, yüksek mimarlar, doktoralı kimyacılar, ABD’de okumuş tasarımcılar vesaire… Aşıların içeriğinde bulunan kimyasalların sağlığımızı bozduğunu söylüyorlar. Alternatif beslenme, örneğin et yememe, örneğin paketlenmiş gıda yememe, örneğin glutensiz gıda tüketme ile kendiliğinden bağışıklık sağlanabileceği ve bilimsel dayanağı olmayan şifacılık gibi, sülükle tedavi gibi alternatif tedaviler ile doğal bağışıklıkla yenilemeyen hastalıkların yenilebileceği türden fikirlerden bahsediyorlar. Yeryüzünden silinen hastalıkların aşı ile değil zaten insanlığın evrimi sürecinde doğal olarak silindiğini yani insanın bu virüsü doğal bağışıklık kazanarak yendiğini söylüyorlar. Örneğin şu an bizim aşılı çocuklarımızın onların aşısız çocuklarına hastalık bulaştıracağından korkuyorlar. Çünkü hastalık aslında toplumda doğal olarak yok ama bizler çocuklarımıza aşı yaptırarak zayıf virüsleri küçük bedenler aracılığı ile topluma yeniden ve yeniden sokuyoruz. Çocuklarını parka çıkarmayanlar var bu yüzden. Muz cumhuriyetinde yaşamıyor olsak devletin el koymasını isteyeceğimiz akıl hastası ailelerin çocukları. Gerçekten anlamak, tartışmak mümkün değil. Argüman gibi görünen bu iddiaların tamamı bir dizi çarpıtmaya dayanıyor. Sanki bilimselmiş gibi duran iddiaların tamamı aslında çöp. Aşı içeriğinde bulunan zararlı olma ihtimali olan –mesela alerjen- maddeler olabilir, ancak tüm tıbbi tedavi yaklaşımlarda temel alınan kâr-zarar hesabı aşı yaptırmak gerektiği sonucunu çıkarıyor. Ama bazı aşıları, grip aşısını değil mesela. Alerjik bünyeli bebeklerin aşı takvimi güncellenebilir, bazı aşılar ertelenebilir. Bu zaten yapılan bir uygulama. Zorunlu aşı takvimi kapsamında bağışıklığı sağlanan hastalıkların Hepatit B hariç tamamı tedavisi olmayan hastalıklar. Bunlar örneğin grip gibi, bronşit gibi doğal bağışıklık ile atlatılabilen hastalıklar değil, bilakis birçoğu, çocukları can çekişerek öldürecek ya da ömür boyu sakat bırakacak türden hastalıklar. Hemen herkesin çocuk felci ya da menenjit nedeniyle sakat kalmış 40 yaş üstü bir tanıdığı ya da en azından tanıdığının tanıdığı vardır; benim var. Günümüzde pek görmüyoruz, eski Türk filmlerinde görüyoruz. Nazım’ın şiirlerinde rastlıyoruz ama bizim çocuklarımızda yok. Yaygın aşılamanın sağlanabildiği günümüz koşullarında yok ya da yok denecek kadar az. Bilim dünyası bunu aşılar sayesinde hastalık yapan mikroorganizmaların eradike olması ya da eradike olmaya yüz tutması olarak yorumlar ve belgelerken, aşı karşıtları zaten doğal evrim sürecinde yok olacak aşıların da tesadüfen bu süreçte geliştirildiği ve doğal süreçten rol çaldığını iddia ediyorlar. Bu iddiaya tipik olarak, delil diye gösterdikleri, 1924-1994 seneleri arasında Kanada’da kızamık görülme verilerini içeren, üzerinde bilinçli olarak oynanmış bir grafik. Çalışmanın orijinaline ulaştığınızda, grafiği, gerçekte veri olmayan sene aralığını bulunduğu bölgede bir düşüş varmış izlenimi yaratacak şekilde boyayarak çarpıttıklarını anlıyorsunuz. Aşıların bulunmadığı zaman dilimine rastlıyor bu aralık. Olmayan bir düşüş türetiliyor. Bu zırva iddiayı destekleyecek başka da bir data vb. içerik de yok zaten piyasada. Buna rağmen ellerinde bulunan tek delilin süzme bir yalan olduğunu kendilerine söylediğinizde, entel aşı karşıtı ekip asıl sizden aşıların gerçekten de ölümcül hastalıkları yeryüzünden sildiğini ispatlamanızı istiyorlar. Ama bilimsel makaleleri, bu makale içeriklerinde yer alan yüzlerce istatistiki veriyi, aşı bileşeni ile virüs arasındaki kimyasal-biyolojik etkileşimlerin açıklanmasını delil olarak kabul etmiyorlar çünkü bu çalışmalar hain ve kötü kalpli ilaç lobisinin silah zoru ile yaptırdığı çalışmalar. Konu kilit.
Aşı karşıtları ile ne kadar isteseniz de tartışamazsınız. Tamamen uydurma /sallama /çarpıtma bir dizi iddiayı gözleriyle görmüş gibi bir tutkuyla anlatırlar. Bilimsel dayanak istersiniz, ancak ilaç lobisi nedeniyle yoktur. Buna karşın siz yöneltilen iddiayı bilimsel verilerle şüpheye yer bırakmayacak şekilde çürütürsünüz. Ancak bu bilimsel veriler ilaç lobisinin gölgesinde hazırlanmıştır. Daha sonra bu akılalmaz döngü tekrar eder, eder, eder ve bir yerde illa ki arkadan arabesk bir müzik çalmaya başlar. Nasıl o zehri küçücük savunmasız minicik masum bedenlere zerk edermişiz?
***
Flash TV bilimselliğinde aşı karşıtlığı, yok biz almayalım
Aşı karşıtı oluşumların medyalarında göze çarpan bir diğer ortak nokta da bu vıcık vıcık duygu sömürüsüdür. Tam bir Flash TV formu. Zın zın zın, dan dan dan, şok şok şok manşetli haberler. “Aşı oldu, hayatı zindana döndü, bakın neler oldu” gibi heyecanla tıklayıp içeriğinde saçma sapan bir şey bulduğunuz çoğu yalan ya da çarpıtılmış olaylar. Kötü grafik, kötü görseller. Gereksiz bir her şeyi gözüne sokma, kutu içine alma tarzı. Büyük ve çirkin fontlar, uyumsuz fontlar. Bilimsel olarak tek bir sentez raporun, tek bir karşılaştırmalı istatistik verin yoksa bu çirkinliğe mahkûmsun çünkü. Bu yoga ile dertlerinden arınan ve siyez bulguru tüketen ayrıcalıklı kesimin sırtlarını bilerek veya bilmeyerek toplum bağışıklığına dayadığını söylemeye gerek var mı? Toplu aşılatma oranı hala yüksek ve bu durum salgın olasılığını düşük tutuyor, vücutlarına Allah korusun kimyasal girmeyesice azınlıktaki aşısız çocuklar, bizim kimyasal girse de olur fedai çocukların aşılı olması sayesinde korunuyor. Diyorum ya hayat bunlara güzel çünkü doğallık, çünkü chia tohumu ve çünkü avokado…
“MADEM AŞILAR HASTALIKLARDAN KORUYOR VE SİZİN ÇOCUKLARINIZ AŞILI, NEDEN KORKUYORSUNUZ?”
Bu soruyu iki şey yüzünden soruyor olabilirsiniz. Birincisi aşıların nasıl çalıştığını bilmiyorsunuzdur, ikincisi aşıların nasıl çalıştığını adınız gibi biliyorsunuzdur. Toplum bağışıklığı şu demek: Aşıların bizi hastalıklardan koruyabilmesinin öncelikli koşulu toplumun büyük bir yüzdesinin (hastalığının yayılma şekline göre değişen yüzdeler, yüzde 80-95’ler) aşılı olmasıdır. Yani aşı olma bireysel bir koruma sağlamaz, bu yüzden bireysel bir tercih, filozofik bir tercih ya da bir inanç meselesi olamaz. Aşı olmak gerekmediğine inanamazsınız mesela. Toplumda aşı ile bağışıklanma oranı eşik değerinin altına düştüğünde hastalıkların yeniden hortladığı görülüyor. Bu durumda meydana gelen salgınlarda aşılı çocukların çoğu korunuyor ama bazıları da korunamıyor. Bu salgın durumlarının tehdit ettiği en zayıf halkayı henüz aşı çağı gelmemiş küçük bebekler ile bağışıklığı tedavi amaçlı düşürülmüş (organ nakilli ya da kanserli) hastalar oluşturuyor. Üstelik toplumda alerji vb. nedenlerle aşı takvimi esnetilmiş bebek-çocuklar ve aşılanmanın üzerinden geçen uzun yıllar ve başka sebepler ile bağışıklığı zayıflamış ya da yok olmuş yetişkinler de var. Toplumun büyük yüzdesinin aşılı olması durumunda, herhangi bir yolla gelen virüs yayılamıyor. Ancak bu yüzde düşerse, salgınlar başlıyor ve şiddetine göre aşılı olanları da etkileyebiliyor. Örneğin geçen sene California’da, Disneyland’ta başladığı sanılan kızamık salgınında hasta olan, aşılılık durumu bilinen 34 kişiden 28’i aşısız, 1’i eksik dozlu aşılı, 5’i ise tam doz aşılı. California aşısızlık oranlarının oldukça düşük olduğu şehirlere sahip bir eyalet. Aşısızlık oranları arttıkça veya aşısızlık oranları yüksek şehirler çoğaldıkça dehşet verici sonuçları olabilecek ciddi salgınlarla karşı karşıya olduğumuz bir gerçek. İşte bunu adı gibi bilenler böyle bir ihtimal gördükleri anda kendilerini tedbiren eve kapatacaklar, daha sonra da sürüne sürüne gidip aşı arayacaklar.
GERİCİLİK VE IRKÇILIKLA BEZENMİŞ BİR APTALLIK: HİÇ GEREK YOK!
O günleri hiç görmemeyi dileyelim ama şimdi aşı karşıtı gericilikle bağıra bağıra kavga etmek lazım. Bu çocuğuna pozitif disiplinle mi yoksa ödül-ceza mekanizması ile mi yaklaşacağına karar vermek türünden bir ebeveynlik tercihi değil. Bireysel bir tercih değil. Nerede aşı yaptırmayacağını söyleyen birisi varsa, orada bitip, o kişinin ağzına yüzüne bilgiyle vurmak, kafasına kafasına bilgi atmak, gözüne gözüne bilgi sokmak gerekiyor. Bunu yapacak malumattan yoksunsanız kendinizi “ülkeyi Suriyeliler bastı” gericiliğinin kollarında buluverirsiniz. Bilgiyle donanmış olmak bizi bu aptallıktan korur. Aptallık evet, meningokok Mekke’den gelince sorun yok, Suriye’den gelince vay anam ülkemize doluştular! Aptallık, hem de süzme aptallık bu. Koca koca insanlarız, çocuk yetiştiriyoruz, bileceğiz. Açacağız gözümüzü. Türkiye’de hangi aşıların Bakanlığın takviminde olduğunu bileceğiz mesela. Boğmacanın, kızamığın bir çocuğu can çekiştirerek öldürebileceğini bileceğiz. Bilirseniz, bilgiyle insanları ikna etmeye çalışır ya da uluorta aşı karşıtı misyonerlik yapmaya çalışanlara hop diyebilirsiniz. Keten tohumuyla, mimoza yağıyla, tuz lambasıyla menenjitten korunamayacağımızı bileceğiz. Bilimsel bilginin haşmetine vakıfsanız, bonus olarak genellikle kafanız kafatasçılığa da basmaz, nefrete, yabancı düşmanlığına basmaz. Olası bir salgın tehdidini mültecilere değil, yurtlarından olmuş bu insanların denetimsiz koşullarda sınırlardan geçirilmesine, insan onuruna yakışmayacak koşullarda ülkede barındırılmalarına yorarsınız ve öfkenizi zavallıya, düşene değil zalime ve düşürene çevirirsiniz. İşte bunlar hep akıl fikir izan.
Ekmek ve Gül sitesi Bilge Can Yıldız’dan alıntıdır.
Henüz yorum yapılmamış.